20 Ocak 2017 Cuma

2 ) ve 3 ) Yeşil kupa, çaylarrr ve bir takım kitaplar

Gecikmeli de olsa azimliyim yazacağım, başaracağım diye kendimi motive ederek geldim meydan okumanın ikinci ve üçüncü sorusuna. İkinci sorumuz "Kalbini kazanmanın 5 yolu".

Bunun cevabını da epey bir düşündüm, sonra kestirmeden gitmeye karar verdim. Kalbimi kazanmış koca insanı örneğinde bu işi kolayca açıklarım dedim, gıcık bir olayı anlatarak mevzuu özet geçeceğim.Neyse uzatmayayım...

Acayip lohusa kafası yaşadığım günlerden bir gün, kocam olacak yumuşak kalpli insan elinde bir kupayla çıktı geldi. Dışı yeşil, içi beyaz porselen bir kupa, öyle aman aman bir şey değil, market raflarında falan hep gördüklerimizden. Ama ben öyle bir sevindim ki... Sebep? Çünkü hayatımın anlamını daha fazla, daha fazla ve daha fazla süt üretmek zannettiğim ve hayattaki değerimi cc/ml cinsinden ölçtüğüm o tuhaf zaman diliminde, sabah akşam değişik bitki çayları içiyordumb o da bana kupayı uzatırken "Bu senin süt çayı kupan olsun, sana aldım" dedi! Bakınız, işte bu düşünceli olmak ve küçük sürprizler yapmaktır ve beni benden alır. Sevinçten ağladım demeye gerek yok herhalde, beni o kadar tanıdınız..
                                                ayol vurulduğum kupa da aynı bu işte...



Ayrıca günün başına dönersek; evde yine terör estirmişim, daha doğumdan önce gelip bana destek olan, Allah var ya her türlü kaprisimi de hiç ses etmeden çeken annemleri kırmışım (zaten kocamın pestilini çıkarmışım, o kesin) ama o beni mutlu etmek istemiş. Üstelik ben atlattığım sinir krizinin ardından "Noluyo be bana, iyice iğrenç bişey oldum herkesi üzüyorum" diye böğürerek ağlarken yanıma gelip, "Olabilir böyle şeyler, kızmak senin de hakkın, bu dönemde senin stresin herkesten fazla, ben sana hiç kızmadım hareketin için" demiş. Bakınız işte bu da sahiplenmektir. Sahiplenmeyi, sahiplenilmeyi birini tekeli altına almak, ona yapışmak ve hareket alanı tanımamak zanneden zihniyete inat, bence birini sahiplenmek işte böyle bir şeydir. Onu sevabı günahıyla kabul etmek ve kimselere yedirmemektir. Bence çok kıymetlidir. 

                   uyuz hikayem de cıvıyacak ama çok gülmüştüm buna ilk gördüğümde

Bir de böyle yıkım dolu günlerin ardından insan biraz gülmek ister ya hani, işte bu noktada esprili birinin yanınızda olması harikadır. O gün de yine olayların alevi sönmeye yakın, insanlıktan çıkmış o halimle beni kırmadan, kızdırmadan dalga geçebilmesi, beni bir güzel taklit edip olayları sıradanlaştırması beni çok rahatlatmıştı. Tabii son olarak bir cümle var ki hepimiz duymaktan bıkmayız; "seni seviyorum". İşte bunu söylemek, hep söylemek, "yeeaaaa nasıl olsa biliyor/ hareketlerimden anlasın" dememek mühimdir benim için. İnsan seviyorsa sevgisini göstermeli, doğruca söylemelidir. Bu bonusu da kaptığına göre koca kişisinin kalbimi kazanmasına şaşmamalıdır (bir de dip not; bu yazı 3 günde zor yazılınca bu sürede gelişen olaylar yüzünden yazar aynı adamı bi kaşık suda boğmak istemektedir fakat yazdıklarını silip yeniden düşünmeye cesaret edememiştir).

Üçüncü soru da hayatınız film olsa, kitap olsa nasıl olur ne olur diye sorarak beni düşüncelere sevk etmiştir. Ayol düşün düşün hiç keyifli bir filme kitaba benzetme yapamadığım gibi, tür de seçemedim iyi mi...

Yine de genel olarak bakınca herhalde yeni ergen dönemlerim, o zamanlar illa ki azıcık da olsa okuduğumuz İpek Ongun kitapları gibiydi: Esas kizin yaptığı dozunda tuhaflıklar, aile tarafından nazikçe yola getirilmeler ama nihayetinde şimdi buradan bakınca pek komik, pek salak hareketler. Lise yıllarımla üniversite yıllarımın en az yarısı ise, ne hikmetse bir kitap yazıp yayınlamayı başarmış ama ikinciyi yazsa da satamayacak bir yazarın, yapış yapış, ağır ilerleyen, melankolik ve kahramanlarının çok güzel zannettiği ama hiç de öyle olmayan ilişkilerini sündürerek anlattığı kalitesiz aşk romanları gibiydi. Şimdi cümleyi okuyunca "Lan çok mu haksızlık ettim kendime?" diye düşündüm ama yok bee, aklıma o kadar az neşeli anı geliyor ki yazık etmişim kendime diyorum tekrar. Adı da zor aşk, öldüren aşk, yeminle hayattan soğudum falan olurdu galiba. 

Neyse, işte bu romanın bitmesiyle birlikte böyle daha aklı başında, daha mutlu huzurlu, tabii bazen çok üzülmeli ama bazen de çok gülmeli bir dönem geliyor aklıma. Çok sevdiğim Maeve Binchy kitaplarına benzettim bu dönemi: çok basit hatta sıradan fakat içli ve duygu dolu hikayeler. Kitabı okudukça içine dolan ben bunu tanıyorum hissi, gerçek mücadeleler, gerçek üzüntüler fakat hayata dair çok güzel dersler ve hisler... İyi iyi neyse ki 30'u da devirdikten sonra iyi bir yere bağlamışım olayı :) Yüzüm güldü nihayet yazdıklarımı bitirince, yoksa az daha çelınc derdine depresyona bağlayacaktım :) 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öcü!

İnsanların neden birbirine “öcü” gibi baktığını anlamakta zorlanıyorum. Ben de sıradan bir insan olarak bazı şeylere şaşırmaya, tanıma...